Sevgili okuyucular: bugün ülkemizde sahip olduğumuz refahın, özgürlüğün ve adaletin dayanağı kesinlikle Cumhuriyet’tir. Cumhuriyetimizin kıymetini bilmeli ve ona sımsıkı sarılmalıyız. En kıymetli hazinemiz olan cumhuriyetimizin 100. yılında cumhuriyetle alakalı birkaç kelam yazmak istiyorum… Cumhuriyete nasıl geldik ve kimler ne için cumhuriyete karşı çıktılar bir bakalım…
Önce şunu bilmeliyiz Osmanlı’nın son elli yılı kesintisiz savaşlarla ve savaş kayıplarının yarattığı buhranlarla doludur dolayısı ile Osmanlı yapmayı planladığı pek çok devrimi gerekli ortam ve şartları yakalayamadığı için hayata geçirememiştir… oysa Osmanlı’nın mutlak monarşik sistemden parlamenter meşruti sisteme geçişi eninde sonunda Cumhuriyetle nihayet bulacaktı…
Osmanlı’dan ayırarak sadece cumhuriyete mal ettiğimiz devrimlerin tamamı Osmanlı’da ya denenmiş yada düşünülmüş çalışmalardır( harf devrimi, kılık kıyafet devrimi, batılı tedrisat denemeleri vb) zira Osmanlı Tanzimat’la beraber yüzünü batıya çevirerek batılı ıslahat çalışmaları ile batılı sisteme geçmeye başlamıştır; kimi çalışmaları hayata geçirebilmiş kimi çalışmalar ise amansız savaş şartlarından dolayı gayret ve düşünce aşamasında kalmıştır… 20. Yüzyılda Avrupa; bireyin hak ve özgürlüklerini en üst noktaya taşımışken; Osmanlı’da erkek birey padişahın kulu, kadının ise tek başına şahitliği bile kabul edilmiyordu. Osmanlı aydınları bu ve benzeri medeni dünyadan uzak açmazlara çözüm arıyor ve her bir toplumsal sorunun çözüm reçetesinde medeni seviye gereği CUMHURİYET çıkıyordu.
100 yıldır düşünen Osmanlı aydınlarının hafızalarında modern dünya ve modern devlet sistemi ile ilgili çok ciddi bir müktesebat birikmişti… Genç Türkiye devleti Harbiye’sinden, defterdarlığa ve hazinesine kadar bütün kurumları Osmanlı’dan devraldığı gibi aynı zamanda Osmanlı’nın düşünsel mirasına da sahip çıkmış yeni devlet inşa çalışmaları esnasında Osmanlı’nın fırsat bulup yapamadığı devrimleri Mustafa Kemal Atatürk gibi çağın en akıllı devlet adamının katalizörlüğünde hayata geçirmiştir. Millî Mücadele’nin kazanılmasını takiben yeni kurulan Türk Devleti’nin en önemli sorunlarından biri, Osmanlı Devleti’nden miras kalan Saltanat makamıydı. Saltanatın 1 Kasım 1922’de kaldırılmasının ardından ise, Meclis’te ve Meclis dışında yaşanan ikinci kriz ise Cumhuriyet’in ilan edilmesi mevzusudur. Ancak bu dönemde hem Meclis’teki ikinci grup taraftarları hem de eski İttihat ve Terakki Cemiyeti içerisinde yer almış kişilerin muhalif hareketleri ortaya çıkmıştır. Ayrıca Cumhuriyet’in ilanı konusunda Mustafa Kemal ile yakın dava arkadaşları arasında kesin ayrılıklar da bu dönemde tam olarak ortaya serilmiştir. Ulusal hareketin en başında yer alan Kazım Karabekir Paşa, Rauf (Orbay) Bey, Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Refet Paşa (Bele) gibi önemli kişiler, yeri geldiğinde Mustafa Kemal’e muhalefet edebilecek dirayette kişiliklerdi. Her biri Mustafa kemal ağırlığında ve şöhretinde olan milli mücadelenin bu kahraman isimleri Mustafa Kemal’in hiç bir şeyi onlara danışmadan yaptığını söyleyerek eleştirmeye başlamışlar ve aralarındaki meseleyi memleket meselesi haline getirerek Mustafa Kemal’e karşı muhalif hareket oluşturmuşlardı … Bununla beraber Mustafa Kemal’in etrafına da ona tam tamına bağlılık göstererek sadakat içerisinde olacak yeni isimler katıldı. Ali Çetinkaya, Kılıç Ali, Recep Peker, İsmet İnönü ve Yunus Nadi (Abalıoğlu) olarak sayabileceğimiz bu isimler, Mustafa Kemal’in çevresinde ve yakınında yer aldıkça, diğer liderler kendilerinin dışlandığı sonucunu çıkarıyor ve yavaş yavaş süreçten geriye itildikleri kanısına varıyorlardı. Eski liderler alınacak olan temel siyasal kararlarda kendilerine danışılması gerekliliği üzerinde duruyorlardı… Mustafa Kemal ne yaparsa tam tersini savunarak gündem oluşturuyorlardı… gerçekte ittihat ve terakki içerisinden gelen yenilikçi ve cumhuriyetçi ekole sahip bu kişiler sırf Mustafa Kemal’e muhalefet yapmak için saltanatı ve hilafeti savunarak cumhuriyete karşı sert muhalefete başladılar… bir süre sonra siyasetin onlar gibi idealist insanlara göre olmadığını ileri sürerek siyaseti bırakıp orduya geri döndüler daha sonrasında ise ordudanda istifa ederek parti kurup siyasete geri döndüler ilginç olan ise cumhuriyet karşıtı olan bu isimlerin kurdukları partinin adı Terakkiperver CUMHURİYET fırkası idi… işin özü bütün devrimler başlangıç aşamasında bütün kadroları ile birlik ve beraberlik içerisinde oluşur devrim gerçekleştiğinde lider kadrolar arasında sahiplik ve hakimiyet çekişmesi başlar ve sonunda devrim kendi evlatlarını yer… Milli mücadelenin bu kahraman kadroları da ne yazık ki böylesi sosyolojik bir akıbete uğrayarak işi Atatürk’e suikast seviyesine taşıyıp sonunda devrim kurbanı oldular… (her şeye rağmen Mustafa Kemal kurtuluş savaşındaki üstün gayretlerini düşünerek mahkemeye müdahale etmiş ve idam edilmelerini engellemiştir) Mustafa Kemal vefat ettikten sonra görüldü ki hepsinin derdi ne saltanat imiş nede hilafet, tek dertleri Mustafa Kemal imiş zira Mustafa Kemal’den sonra partiyi kapatarak İsmet İnönü’nün CHP’sinden milletvekili olup saltanat ve hilafet gibi dertleri olmadan siyasi hayatlarına devam ettiler…
Aslında Cumhuriyet 23 Nisan 1920’de TBMM’nin kurulması ile fiilen gerçekleşmişti çünkü millet egemenliğini temsil eden meclisti. İtilaf devletleri ve padişaha karşı mücadele buradan yapılmaktaydı. Mustafa Kemal milli iradenin her şeyden üstün olduğunu savunmakta ve TBMM hükümetine bir halk hükümeti demektedir bu ise Cumhuriyetin ta kendisidir. İddia edildiği gibi cumhuriyet kimseye haber verilmeden bir gecede ilan edilmedi bilakis Eylül başlarında basına duyuruldu.
Anadolu’daki bütün gazetelerde gündem oldu. İstanbul da Tanin, İkdam, tevhidi Akdam, vatan, vazife gibi büyük gazetelerde CUMHURİYET; makalelere ve röportajlara konu olarak günlerce gündem oluşturdu. Ve bütün bu çalkantı ve türbülansa rağmen 29 Ekim 1923 Pazartesi günü mecliste Cumhuriyet ilan edilerek Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçildi. Özetle burjuvazinin değil İstanköylü çoban Sülo ile Kasımpaşa çocuğunun cumhurbaşkanı seçilebildiği sisteme Cumhuriyet denir. "Saygı olsun bu çelik atlıların gök tuğuna Tuğu kaldırmış olan orduların "Başbuğ"una" “Selam olsun Türk’ün başbuğ Atatürk’üne”